SEYİRLİK OYUNLARI
Odada oturanlar tarafından oynanır. Kız evinden gelen iki erkek odanın kapısında durur, oda doludur, herhangi biri odanın ortasına çağrılır. Kız evinden gelen kişiler çağrılan bu kişiye uygun bir ceza verir. Bu cezalar genelde türkü söyletme, taklit yaptırma ve fıkra anlattırma şeklinde olur. Eğer bu kişi istenileni yapmazsa yastıkla dövülür. Bu yastığın içerisine acı vermesi için taş vs. konulur.
Düğünler bilindiği gibi üç gün sürmektedir. Yüksük oyunu da üç gün boyunca akşamları oynanır. Oyunda yine iki taraf vardır. Yüksük, oyun için kullanılan altı fincandan birinin içine konur ve tüm fincanlar ters çevrilir. Karşı taraftan yüksüğü bulmaları istenir. Yüksüğü bulan kişi kendi tarafına bir puan kazandırmış olur. Kazanamayan tarafa ise, çeşitli cezalar verilir. Bu cezalar çoğu zaman zor ve yerine getirilmesi imkansız olan şeylerdir. Bu cezalardan bazıları; kalburla su taşıma, tavana asılan soğanın elleri bağlı olarak ağızla alınması, kış mevsimi ise nar, yaz mevsimi ise kar bulunması...
Bu oyun gündüz geniş bir meydanda oynanır. Oyun için çevreden iyi cirit oynayan kimseler özel olarak davet edilir. Oyuncular atlarına binerler, ellerine ciritleri alırlar. Bunlar 30-40 kişi olabilir, sayıya göre iki eşit parçaya ayrılırlar. Aralarındaki mesafe ne kadar uzun olursa oyun o kadar heyecanlı olur. Gruplardan birinin bir oyuncusu meydanın ortasına gelerek, karşı taraftan birinin ismini söyler, değneği ona atmak suretiyle oyunu başlatır. Ondan sonra çağırdığı kişi kendini kovalar. Seyirciler atılan değnekleri toplayıp sahiplerine vererek oyunun heyecanına katılmış olurlar. Eğer atılan değnek ata değer ve atı öldürürse düğün sahibi atın bedelini öder. Oyunda çok yakından vurmak yasaktır. Oyun esnasında atlar ve göstericiler çok çeşitli gösteriler sunarlar.(Karşı oyuncunun attığı ciridi havada yakalamak, atın karnı altına gizlenmek, tek üzengi üzerinde dikilmek gibi...)
- Yumruk Oyunu (Zuk- Zumzuk):
Bu oyun gündüz veya gece oynanabilir. Davul eşliğinde özel yumruk havası çalınarak oynanır. Aynen cirit oyununda olduğu gibi yumruk oyuncuları seçilir. İki taraflı dizilirler, evvela bir taraftan birisi oynayarak orta yere kadar gelir, sırtını döner. Karşı taraftan yine oynayarak gelen bir oyuncu ona hızlı bir şekilde vurur. Oyun bu şekilde devam eder. Yumruğu sırta vurmak gerekir, başka bir yere vurulmaması gerekir. Zaman zaman da kavga çıkabilir. Figürleri ve çalgısıyla izleyicilere heyecan veren bu oyun zamanla terkedilmiştir.
Deriden yapılmış kemerler kullanılır ve köyün gençleri tarafından oynanır. Bu oyun gelin almadan önce kız eviyle oğlan evi arasında yapılır. Bu oyunda iyi koşmak önemli ve dayak yememek marifettir. Bu oyunda kavga çıkması muhtemeldir ve yaşlılar araya girerek sakinleştirirler. Bu oyunda gençlerin acıya karşı dayanıklılıklarını ispat etmeleri gerekiyor. Hareketli ve atak Avşar ruhu bazen eğitime, eğlenceye, bazen de yiğitlik eğitimine oyun çeşnisini kazandırmış.
Oğlan evi tarafından yapılır. Deveyi kız gibi giydirmiş birkaç kişi çeker. Deve, oğlanın amca, dayı, teyze vs. yakınlarının kapısına götürülerek bahşiş alınır. Devenin önünde çeşitli figürler yapan orta oyunları da dikkati çeker. Deve son olarak düğün evine getirilerek burada orta oyunu tam manasıyla sergilenir.
Bu oyun gece karanlığında oynanır. Bunun için uygun bir meydana ateş yakılır. Bu oyunda davul- zurna ile özel sinsin havası vurulur. Oyuncular teker teker ateşin çevresinde el ayak hareketleriyle durmadan dönerler. Ateşin başında oynayan kişi, topluluktan biri çıktığı zaman alanı terk eder. Bu işte atik davranmazsa sonraki sırtına yumrukla vurarak çıkmasını sağlar.Oyun bu şekilde ateş bitinceye kadar devam eder.
Bu oyun genellikle akşam veya geceleri oynanmaktadır. Özel bir çalgı havası vardır. Oyunda bir ebe ve 10-15 tane de oyuncu vardır. Bu oyuncular, baş taraftaki ebenin yaptığı her hareketi davul-zurna eşliğinde çalınan hava ile birlikte tekrarlamak zorundadırlar. Bu hareketler ne kadar zor ve ilgi çekici olursa, oyun o kadar heyecanlı olur. Hareketi yapamayan oyuncuya ebe elindeki deri ve sert kemerle vurur. Bu hareketler oyuna has hareketler olabildiği gibi ebenin bulduğu hareketler de olabilir. Örneğin; sırta çocuk almak, yerde takla atmak, komik yüz hareketlerinde bulunmak, yerde sürünmek, sıradan oyuncuların yanındakinin burnunu tutmak, tek ayak üstünde sekmek, yanındaki adamı dövmek.
HALK DANSLARI
Yöresi : Pınarbaşı, Tomarza Ve Çevre Avşar KöyleriHikâyesi : Emine Kürt kızıdır. Ailesi göçer olduğu için, göçerler her mevsimde başka bölgede, başka yörededir. Bu gezinin temelinde sürüleri için bol otlu yaylaları arama, bulma gayesi vardır. Bu sebepledir ki yazın Erciyes dağının eteklerindeki yaylaya gelirler. Bu yaylalara gelen göçerler zamanla kaynaşırlar. Ahbaplık ve dostluklar kurulur. Kürt göçerlerinden olan Emine serpilmiş, büyümüştür. Bunu fark eden Ali'de yağız, çekici, kuvvetli, atik bir Avşar delikanlısıdır. Gönlünde Emine'ye karşı farklı şeyler yattığını hisseder. Yayladaki yaşlı ağacın gövdesine sırtını verip, kavalını yanık yanık üfler. İşte iki farklı göçer arasında başlayan sevgi sonunda evlilikle sonuçlanmıştır. Oyunun hikâyesi Avşar'a gelin giden Emine'nin öyküsüdür. Emine Avşar olduğu için onun hareketleri sembolize edilerek, taklitle sunma oyunudur.Oyunun Oynanış Şekli : Oyuna başlama tipik doğu halayını andırır. Eller bir birine kenetlenir. Karşılıklı gruplar bir birine yürürler. Daha sonra iki veya üç, dört kişi olan gruplara ayrılır. Dönüşler yapılır, bu oyun Avşar'ın taklit yeteneğini ortaya koymaktadır. Bu oyun zaman zaman tarlada çalışan kız ve erkeklerin hareketleri sembolize edilmektedir. Kızların tarlaya gidişi, tarlaya ekin ekişi ve erkeklerinde tarladaki ürünü kaldırması taklit edilir.2 - AVŞAR AĞIRLAMASI
Yöresi : Pınarbaşı (Pazarören Ve Çevre Avşar Köyler)
Hikâyesi : Bu oyun Pınarbaşı'na bağlı Pazarören ve bu nahiyeye bağlı köylerde oynanmaktadır. Oyun daha ziyade düğün, bayram ve hasadı bol olduğu zamanlarda oynanır. Düğün olduğu zaman kızlar, kına gecelerinde kendi aralarında ve erkeklerde bir arada, çalar oynarlar. Düğün meydana inince, günümüzdeki oyunlarda olduğu gibi kız ve erkek müşterek oynanır. Avşar oyunlarının konusu hep aşk, sevgi, tabiat güzelliklerine ve hasadın bolluğuna mal edilmiştir. Çünkü Kayseri ve buna bağlı kaza ve köyler geçmişte savaş ve afet gibi olaylara sahne olmamıştır. Bir karanfil oyunu karanfil çiçeğine, Topal serçe, bir topal kuşa ve ağırlana sevgi, saygıya konu olmuştur. Avşar ağırlamasında kızların sevgililerine ya da yakınlarına naz veya cilve yapmasıdır. Erkeklerde topluluktaki kızlara kur yapmaları gibi anlam taşımakta. Oysa oyun kız ve erkeklerin müşterek oynamasıyla, konu o zaman kendilerini izleyenlere karşı sevgi ve saygıyı sunmak anlamına gelmektedir.
Oyunun Oynanış Şekli : Bu oyun kız ve erkek karışık oynanmakta. Oyuna dizi bir grup şeklinde ya da iki grup şeklinde başlanır. Müziğin ritmine göre önce karşı tarafa dizi kırılarak esnek hareket yapılır. Bu selamlama anlamına gelmektedir. Sonra dizi bu esnek hareketleriyle sağa ve sola dönerek bu yöndeki izleyicileri de ve geriye dönerek arkada olanları da selamlayarak saygılarını ifade ederler. Bu ağırlama diğer yöre ağırlamalarından çok farklıdır. Selamlama bittikten sonra grup, üçayak yürüyüşü ile dizi iki gruba ayrılır. Müziğin ritmi ile oyun biter. Bu sevgi ve selamlamayı oyunun bitiminden sonra hareketli diğer oyunlara geçilir.

Yöresi : Pınarbaşı, Tomarza Ve Çevre Avşar Köyleri
Hikâyesi : Eski Türk boylarından olan Avşarlar, genellikle Türkmen'dirler. Avşarlar, gelenekleri ve uğraşları gereği olarak dağlık bölgelerin dağ eteklerinde, ovalarda, yaylalarda yaşarlar. Bu kadar geniş alanda yaşayan Avşarları sabit bir mekânda yaşamlarını sürdürmeleri takdir edilir ki, olanaksızdır. Rivayet edildiğine göre yaylada şık, kıtıllı, kıtaraklı giysiler içinde güzel bir gelin yaşarmış. Bu gelin yerinde durmaz hep oynarmış. Hatta tarlaya çalışmaya giderken, çalışanlara su, azık götürürken bile kıvrak oyunlarını sergileyerek gidermiş. Nedeni sorulduğunda da hareketliliğinin kendini dinlendirdiğini, tazelik ve zindelik kazandırdığını söylermiş. Yayla delikanlıları kıtraklı, şık geline vurgunlarmış. Gizli gizli etrafında dolanır, ona maniler söylerlermiş. Gelin bu hali hissettiği için kibirlenerek hep kıyıdan, kenardan işine, yoluna gider gelirmiş. Bu halinden dolayı yöre halkı geline KIYILI adını takmışlar.
Oyunun Oynanış Şekli : Oyunumuz adını yukarıdaki rivayete göre geline yöre halkının taktığı isimden almaktadır. Oyun dört bölümden oluşmaktadır. Dizi halinde başlayan oyuncular ortaya daire yapıp, oyun figürlerine geçerler. Kız ve erkeklerden oluşan oyuncular elleri bellerinde sekerek ve sağa sola kıtraklı gelinin yapmış olduğu yürüyüş tarzıyla hareket ederler. Daha sonra ikinci figüre geçerler. Beşer defa hep birlikte içe ve dışa ayak atarak oyunu devam ettirirler. Üçüncü figürde oyuncu eşler ellerini birbirlerinin omuzlarına koyarak oynarlar. Son figür olarak ta eşler yüz yüze gelmek şartıyla ellerin birbirine vurulması, sonra tutularak ilk figüre geçilir ve oyun böylece tamamlanmış olur.
Yöresi : Pınarbaşı, Tomarza, Yahyalı Ve Çevre Avşar KöyleriHikâyesi : Bu oyun köy düğünlerinde oğlan evine gelen gençler arasında oynanmaktadır. Bu oyunun kız evi tarafından seyredilmek için büyük özen içinde beklenir ve bazen birbirlerine sorarlar. Öteyüzden gelen var, diye bazı cevaplar alınır. Gelen düğüncülere öteyüz oyununu oynayacakları için oyunun adı öteyüz olarak halk diline yerleşmiştir.
Oyunun Oynanış Şekli : Oyuna dizi şeklinde başlanır. Ayak topukları sola, sağa konarak oyuna başlanır. Ayaklarla birlikte başlarda sola, sağa döner. Dizi daire şeklini alınca, sekerek topuk, burun hareketine geçilir. Burada daire parçalara kopmak suretiyle ikişerli veya daha çok sayıda gruplara geçilir. Bu gruplar karşılıklı birbirlerine bakarlar. Sonra bu gruplar sağ, soldan dönerek oyunu tamamlarlar. Geriye doğru hareketle yeniden diziyi oluşturup, oyunu bitirirler.
öresi : Pınarbaşı, Tomarza Ve Çevre Avşar Köyleri
Hikâyesi : İnsanların var olduğundan beri gerek bilerek gerekse farkında olmadan bazı gereksinmeleri gereği oyun oynamışlardır. Oyun bazen bir neşe, mutluluk, bazen de bir ihtiyaç olmuştur. Devamlı iyiye doğru bir eğilim gösteren oyunda insanların şekil verme, yönlendirme özelliğinin etkisi altına girmiş. Tabir yerinde olursa terbiye edilmiş, şekillendirilmişlerdir. Oyunları temelinde taklit etme olgusu da vardır. İnsanlar zaman zaman doğayı, birbirlerini, hayvanları ve bitkileri taklit etmişler ve oyunlarına isim vermişler. Yaylaya çıkan Avşarlar, dağ eteklerini serpilmiş karanfil çiçeğinin rüzgârı etkisiyle sallanışını, güneşte açılarak şeklini büyüsünü taklit etmek suretiyle oluşmuş bir halk oyunudur. Bir coşku neticesi düğün, bayram gibi özel günlerde daha çok neşelenip, eğlenmek için oynanır.
Oyunun Oynanış Şekli : Oyun kızlı erkekli müşterek oynanır. Oyuna önce dizi şeklinde başlanır. Dizi daire şeklini alır. Erkekler daire içerisinde ikinci bir daire yaparlar. Bu iki daire karanfilde açılma şeklini yapar. İçindeki oyuncular dışarı, dışarıdaki dairede içeriye doğru girer ve çıkarlar. Daire bütünleşip, hep birlikte yeniden açılmayı yaparlar. Oyuncular rüzgâra kapılmış karanfil çiçeğinin, hareketine geçerler. Öne, geri sallanıp, sağ ayaklarını iki kere topuk olarak yere vururlar. Bu hareket rüzgârın etkisiyle yere vuran yaprakları andırır. Bu oyunun figür özellikleri karanfil çiçeğinin tabi halidir.
HALK HEKİMLİĞİ
Avşarların âdet, gelenek, inanış ve düşüncelerine göre şekillenen bu halk kültürü dalı oldukça karışık ve kompleksli bir yapıya sahiptir. Çünkü her hastalığın değişik tedavi yöntemleri olduğu gibi uygulamalar oldukça fazladır. Bu tedavi yöntem ve teşhislerinin çoğu batıl inanış ve düşünce kaynaklıdır ve ona göre şekillenmiştir. Bunlar oldukça yoğunluktadır. Bununla birlikte bu tedavi yöntem ve teşhislerden tıbbın bile yararlandığı görülmektedir. Bu tedavi yöntem ve teşhislerinin mantıklı açıklamaları Avşarlar için pekte önemli değildir. Çoğu uygulamalar babadan dededen kalmadır.
Çok yakın zamana kadar Avşarların yaşadıkları yerlerdeki ulaşım zorluğu, sağlık kuruluşları ve elemanlarının az oluşu halkı kendi derdinin dermanını aramaya yöneltmiştir. Çevredeki imkanlardan faydalanılarak gerçekleştirilen tedavi yöntemleridir. Bunların temelinde batıl inançlar ve büyüsel düşünce yatmakla birlikte akla yatkın tedaviler de oldukça fazladır. Bu tedavi yöntemlerinden bazıları şunlardır;
Ihlamur: Çay olarak içildiğinde soğu algınlığına iyi gelir.
Dağ Çayı: İçildiğinde göğsü yumuşatır. Nefes almayı kolaylaştırır.
Kuşburnu: Basura(Hemoroid), mayasıra iyi gelir. Çay olarak içildiğinde vücudun direncini artırır. Nezleyi iyileştirir.
Süzme Yoğurt Suyu: İçildiğinde böbrek taşlarını parçalayarak sürülmesini kolaylaştırır. Safra kesesi rahatsızlığına faydalı olur.
Pekmez: Nefes açar, vücuda dinç ve direnç verir.
Papatya(Yoğurt Çiçeği): Üst solunum yollarını, sindirim sistemini yumuşatır. Saçları yumuşatır ve parlatır.
Isırgan Otu: Romatizma ve kalp hastalıklarına iyi gelir.
Zift Yaptırma(Cibar Yapma): Bel, kol ve benzeri adele incinmesinde başvurulur. Zift, ezilmiş kuru üzüm, balmumu ve zeytin yağı gibi maddelerin birleştirilmesinden yapılır. Isıtılarak incinen ve ağrıyan bölgeye sarılır.
Bel, Kol, Bacak Çekme: Sınıkçı denilen kimselerin bel, kol, bacak, parmak, boyun ve eklemlerde meydana gelen sapmaların yerine getirilmesi için yaptığı tedavi şeklidir.Sapma ve çıkma görülen bölge önce sabunla iyice oğuşturulur. Aniden çekilerek eski yerine getirilir.
Kopya Kalem Boyası: Ekzama, termeği bölgesine tükürülerek sabit kalem boyası çıkıncaya kadar sürülür. Boya bu tür rahatsızlıkları iyileştirir.
Bıçak Atma: İltihaplı yerdeki pis kanı ve iltihapı gidermek için jilet bıçağı veya ustura ile eli uz olanlarca yapılır.
Şişe Vurma: Daha çok sırt ağrısında alevde ısıtılan şişe sırta vurularak ağrının giderilmesi sağlanır.
Kulunç Kırma: Sırt ağrısında bir nevi mesajla kabartan ve ağlatan damarlar yumuşatılarak yerine getirilir. Bu işlem yapılırken ses çıkmasından dolayı, kulunç kırma denir.
Kırık Sarma: Kırıklar için una yumurta sarısı, balmumu vb. karıştırılarak lapa haline getirilir. Bir bez ile yaraya sarılır. Daha sonra keçe, yün, kaneviçe gibi şeylerle kaplanarak hazırlamış özel ağaçlarla kırık sarılır.
İltihap Giderme: İltihaplı bölgeye közde pişirilmiş soğan veya lokum sarılır.
Buz: Apandisit yerine buz, kar veya soğuk taş konur.
Kiremit, Tuğla: Özellikle karın bölgesindeki sancıların ve mide ağrımasına karşı ağrıyan bölgeye sıcak tuğla veya kiremit konur.
Tütsü Koklatma: Sinirsel rahatsızlıktan dolayı bayılan kimseye yakılan kağıt ya da bezin tütünü koklatılarak ayılması sağlanır.
Buğu Tutma(Tere Yatırma): Bulantısı olan, sürekli başı ağrıyan, boğazı tıkanan, adeleleri sertleşen, kimselere sıcak acılı şeyler yedirilerek yatırılır. Üstü kalınca örtülerek terlemesi sağlanır. Veya genişçe bir kaba konmuş buharı yükselen kaynar suya hastanın eğilmesi sağlanır. Buharın dağılmaması için hasta üzerine yorgan veya battaniye gibi örtüler atılarak hastanın tedavisi sağlanır.
Konursu Basma: Yakılan bez veya kağıt parçasının dağılmamış külüne konursu denir. Kanamayı durdurmak için kanayan yere bu kül basılır.
Göbek Çekme: Göbeği düşen kişinin göbeği, bu işi bilen biri tarafından uygun bir şekilde masaj yapılarak yerine getirilir.
Kurbağacık Kesme: Fiziki olarak gelişemeyen çocukların boğazında bulunan ve kurbağacık denilen küçük et parçasının kesilerek tedavi edilmesidir.
Avsın(Efsun): Ruhsal sıkıntısı olan bir kimseye, nazar değdiği inanılan çocuklara salih ve saliha kişilerce felak, nas, ihlas, Ayetel Kürsü, diğer şifa ayet ve dualarının belli bir kurala göre okunarak, hastaya üflenmesidir.
Ocağa Gitme: Elinden şifa umulan daha önce bu yönde çok tedavisi bilinen kimselere veya, silsile yoluyla onu takip edenlere ve bunların hastaları kabul ettikleri yere ocak denir.Hasta buraya gelir ve burada Allah rızası için dua eder, adak adar, namaz kılar ve ocaktan kendisine yapılacak tavsiyeleri dinler, verilecek eşyayı itina ile saklamak üzere alır. Bu safhadan sonra rahatsızlığın gideceği ümidini muhafaza eder. Ocaklara daha çok felçliler ve ruhsal rahatsızlığı bulunanlar giderler.
Boğaz Ağrısı: Boğaz ağrılarında yılan pancarı ve gavur pancarı denilen bitki haşlanarak boğaza sarılır.
Göz Kamaşması: Göz önüne kömür veya siyah toz çekilerek korunur.
Baş Ağrısı: Burun kanatılır. Kafadan saç çekilir. Saça kına yakılır. Turp, elma ve patates gibi şeyler dilimlenerek alına bağlanır.
Dabaz(Kurdeşen): Dabaz vücutta görülen kırmızı ve kaşıntılı kabartılardır. Hasta soğuk su ile yıkanır. Hastaya kırmızı giydirilir. Üstüne al yorgan örtülür. Mezardan alınan toprak yaraya sürülür. Vücuduna aşı toprağı(kırmızı) sürülür. Kurumuş eşek pisliğinden de yararlanılarak ilaç yapılır.
Siğil: Siğili olan kişi, bir kurbağa yakalayıp ağaç dalına asar: "sen burada kururken siğilin de benim elimde kurusun" der. Kurbağa kanı ile eli yıkanır. Yakalanılan kurbağa ters çevrilerek üstüne yassı taş konur. Ayrıca bağırsak üzerine siğil adetince düğüm atılıp bir yere asılır ve kurumaya terk edilir. Siğillerin köküne iplik bağlanıp iyice sıkılır. Sıka sıkıya kökünden kopartılır.Siğillerin adetince tuz alınıp ateşe atılır. İğde dalı kopartılır. Siğil sayısı kadar kertik kertilir ve kurumaya bırakılır. İğde dalı kertikle birlikte kururken siğilin de kuruyacağına inanılır.
Sarılık: Hasta "sarılık sabunu" denilen yıllardır saklanmış olan kururmuş ve sararmış vaziyetteki sabunla yıkanır. "Sarı sümbül"adı verilen bitkinin kaynatılıp suyu içirilir.
Yılancık: Hastalık derinin kızarıp şişmesiyle ve ateş, titreme, başağrısı gibi belirtilerle kendini gösterir. Avşarlar arasında yılancık hastalığının teşhis ve tedavisinde yaşlı kimselere başvurulur ve genellikle onların yöntemlerinin hastalığa iyi olacağına inanılır. "Yılancık otu" denilen bitki dağdan toplanır. Sıcak suda kaynatılarak hastaya içirilir. Veya bu ot kaynatılarak bulambaç halinde yaraya sarılır. Yaranın üstüne "yılancık taşı" konur. Yaraya tatlı hamur veya ekşi hamur sarılır.
Kabakulak: Sobada veya sıcak su buharında ısıtılmış havlu tutulur. Isıtılmış yassı taş veya kiremit parçası çabut içerisine sarılarak kulak altına konur.Sarı sümbül bulambaç yapılarak kulağa sürülür.
İshal: Ekşi içirilir, tuzlu ayran, pirinç lapası yedirilir. Demli çay içirilir.
Diş Ağrısı: Ağrıyan dişe pamukla esans konur. Tuz ve sarımsak konur. Çürük dişin içerisi ince mille yakılır.
Göz Ağrısı: Göze kırmızı boya çalınır. Kız çocuğu emziren kadının sütü ile boya karıştırılarak göze damlatılır. Elma ezmesi konur.
Yanık: Ağaç çürüğü elekle elenip yanık üzerine ekilir.
Kesik: Akan kanı durdurmak için sigara külü, tütün ve şeker basılır.
Kulak Ağrısı: Kız çocuğu emziren annenin sütü pamuk üzerine akıtılır. Sütle ıslatılmış pamuk kulağa konur.
Zatürre: Avşarlar arasında "saplıcan" da denir. Sıcak su, sıcak tuğla ile terletilir. Hastanın beline şişe vurulur. |